Bu çalışma, Mustafa Kemal Atatürk'e dair görseller, makaleler, kronolojik olaylar ve özlü sözlerden oluşan bir DVD setidir. Setin içinde vektörel çizimler, portreler ve renkli Atatürk fotoğrafları yer almaktadır. Ayrıca, "Gençliğe Hitabe" ve "10. Yıl Nutku" gibi önemli içeriklere de bu DVD üzerinden ulaşabilirsiniz. Arşiv tutkunları ve araştırmacılar için değerli bir kaynak niteliğindedir.
İslam kültür ve medeniyetine dair bilgi edinmek, çoğu insan için derin bir arayışın ve manevî bir yolculuğun parçasıdır. Ancak bazen bu bilgiye ulaşmak zor olabilir; güvenilir kaynaklar bulmak veya farklı konuları kapsayan çeşitli eserlere erişim sınırlı olabilir. Bu yazıda, sizlere çok geniş bir İslami kitap arşivini tanıtmak ve bu kaynaklara nasıl erişebileceğinizi anlatmak istiyorum. Bu arşiv, çoğu PDF formatında binlerce kitaptan oluşuyor ve özenle tasnif edilmiş durumda.
Tarih boyunca yazılan el yazmaları ve nadir kitaplar, insanlığın bilgi birikimini ve kültürel mirasını günümüze taşıyan eşsiz hazineler arasında yer alır. Ancak bu kıymetli eserlerin korunması, saklanması ve erişime açılması, modern çağın gereklilikleriyle birleştiğinde önemli bir zorluk haline gelmiştir. İşte tam da bu noktada Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, köklü mirasımızı dijital dünyanın avantajlarıyla birleştiren e-kitap.yek.gov.tr platformunu hayata geçirmiştir.
Gerek Kur’ân-ı Kerîm’in tebliğ, hidayet, terbiye, teselli ve ibret amacıyla peygamber kıssalarına sıklıkla yer vermesi, gerekse Hz. Peygamber’in geçmiş kavimlerin başlarına gelenleri anlattığı hadislerin tedvini vesilesiyle, hicri 2. asırdan itibaren kısas-ı enbiyâ ile ilgili müstakil kaynakların ilk örnekleri oluşmaya başlamış, zamanla kısas-ı enbiya ilmî bir disiplin halini almıştır.
Eski Türk edebiyatında kaleme alınmış kısas-ı enbiyâların birkaç istisna dışında tamamı mensurdur. Tespit edebildiğimiz ilk manzum kısas-ı enbiyâ 987(1579)’de Hindî Mahmûd tarafından nazmedilmiştir. Hindî Mahmûd, Kısas-ı Enbiyâ adlı eserinde sık sık mahallî unsurlara müracaat etmiş, daima Türkçe söyleyişi esas almış, bugün artık kullanılmayan yüzlerce kelimeye yer vererek devrin kültür dilini bütün zenginlikleriyle şairane bir üslupla yansıtmıştır.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Karataş tarafından incelemesi yapılan eserin yayına hazırlanmasında İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, TY, 1417 numarada kayıtlı yazma nüsha esas alınmıştır.
Gelibolulu Mustafa Âlî (ö.1008/1600) Osmanlı tarihçileri arasında Künhü’l-Ahbâr adlı tarihi ile tanınmıştır. Âlî’nin müslüman tarih yazımına mükemmellik kazandırmak amacıyla kaleme aldığını ifade ettiği eser, dört bölümden (rükün / erkân) meydana gelmektedir.
Klasik Doğu edebiyatının en önemli, en güzel edebî ve tasavvufî eserlerinden birisi olan Mesnevi, defter adı verilen 6 ciltten oluşmaktadır. Doğduğu Belh şehrinden göçerek Anadolu’nun merkez şehirlerinden Konya’da ikâmet eden ve buradan tüm insanlığa hakikati seslendiren Mevlana’nın (1207-1273) ömrünün son on beş yılında söylediği ve Hüsameddin Çelebi tarafından yazıya aktarılan eserdir. Söylenip yazıldığı 13. yüzyıldan itibaren değerinden hiçbir şey kaybetmeden günümüze kadar ulaşmış nadir eserlerden birisi olan Mesnevî, bugün de dünyanın her yerinde geniş kitleler üzerindeki etkisini sürdürmeye, çeşitli dillerde okunmaya devam etmektedir. Çevrildiği dillerin sayısı ve ona yapılan şerhler etki sahasını ve şöhretinin seviyesini göstermektedir.
Günümüzde bile yaradılış gâyesinin sırrını taşıyan her gönülde yankı uyandıran, düşünebilme kâbiliyetine sahip akılları tefekkür zirvelerinde dolaştıran Mesnevî; Mevlânâ’nın vefatından 100 yıl sonra istinsah edilmiş ve en eski yazmalardan biri olan Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Halet Efendi, 171 numarada kayıtlı nüshanın tıpkıbasımı ve Prof. Dr. Derya Örs, Prof. Dr. Hicabi Kırlangıç tarafından hazırlanan çevirisi ile birlikte yayıma hazırlanmıştır.
Dîvân-ı Kebîr (Büyük Divan) veya Dîvân-ı Şems-i Tebrizî, Muhammed Celâleddin-i Rûmî'nin söylediği ilahi aşk şiirlerinden oluşan, 44 bin 8 yüz 34 beyitlik (rubai beyitleri ile birlikte yaklaşık 50 bin beyit) nazım bir eserdir. Mevlânâ'nın "Âşıklar Divanım" biçiminde adlandırdığı eser aynı zamanda "Şems Divanı" ya da "Divan-ı Şems-i Tebrizî" olarak anılmaktadır. Divan edebiyatında divanların, şairlerinin isimleri ile anılması geleneğine ters düşen bu son adlandırma; Mevlânâ'nın gazellerinin sonunda kendi adı yerine (birkaç istisna dışında) her zaman Şems-i Tebrizi adını kullanmasından kaynaklanmaktadır.